28 Ocak 2025 Salı

Gençlik Hayalleri

Yatılı okul yıllarındaki tiyatro temsilinden bir sahne; genç bir kız hayalleriyle sahnede performans sergiliyor.

Yatılı okulda okumak, hem zor hem de unutulmazdı. O günlere dönüp baktığımda, kazandığım sorumluluk bilincini, kendi işlerimi yapmayı öğrenmenin verdiği özgüveni ve dimdik ayakta durmayı hep o yıllara borçluyum. Okulumuzun müdürü, temsillere büyük önem verirdi. Yarıyıl tatiline girmeden ve dönem sonlarında mutlaka sahneye çıkardık. Folklor gösterilerinden korolara, monologlardan skeçlere kadar her temsilde mutlaka yer alırdım.

O yıl okulumuzda bir tesadüf gerçekleşti. İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçıları, (Ben böyle hatırlıyorum) kendi oyunlarını sergilemek için okulumuza geldiler. O güne kadar hiç tiyatro oyunu izlememiştim. Onların sahneye çıkışını, o profesyonel duruşlarını ve sahneyi nasıl doldurduklarını hayranlıkla izledim. Oyun boyunca adeta nefesimi tutmuş, büyülenmiş gibiydim. Bizim temsilimizi izlemek gibi bir planları yoktu ama oyunlarımız denk geldi. Onlarda bizi izleme fırsatı buldular. Ben, askerde yaralanmış bir çocuğun annesini canlandırıyordum. Sahneye elimde mendille, “Âlim âlim, aslan âlim” ağıtını söyleyerek girdim. Rolümü o kadar içselleştirmiştim ki sahnenin ortasında kopan alkışlar beni hem gururlandırdı hem şaşırttı hem de özgüven kazanmamı sağladı. Hem de çok mutlu etti. Oyunumuz bittiğinde kendimi hem hayranlık hem de ilham dolu hissettim. Oyun sonrası kadın oyunculardan biri yanıma geldi ve bana dikkatle baktı ve içten bir şekilde, ''Mutlaka konservatuvar okumalı, oyuncu olmalısın,'' dedi. O sözler içimde bir kıvılcım yaktı, ama çocuk aklımla hemen cevap verdim: “Hayır, ben şarkıcı olacağım!”

O zamanlar en büyük hayalim, bir gün TRT radyo sanatçısı olmaktı. Türk Sanat Müziği’ne tutkuyla bağlıydım ve bu sevgi beni her zaman motive ediyordu. Emel Sayın ise benim idolümdü. Onun zarif ve duygulu yorumları beni başka bir dünyaya götürürdü. Bir gün sahne ışıkları altında, mikrofonu elime alıp şarkılar söylerken izleyicilerin derinden etkilendiğini görmeyi hayal ediyordum. Hele o alkış sesleri...!

İstanbul’a geldikten sonra, hayalime kavuşmak için ilk işim Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin açacağı sınavlara başvurmak oldu. Sınavlara yaklaşık altı yüz kişi başvurmuştu ve sadece otuz kişi kabul edilecekti. İçimde tarif edilemez bir heyecan vardı. Sınav günü yaklaştıkça bu heyecan katlanarak arttı. O gün gelip çattığında, kalbimin neredeyse duracağını hissediyordum.

Sınav için ses perdesi yüksek bir şarkı seçmiştim. Sınav odasına girdiğimde tir tir titriyordum. Elimi, kolumu nereye koyacağımı şaşırmıştım. Tüm bu heyecana rağmen, şarkımı titreyerek de olsa söyleyebildim. Artık geriye sadece sınav sonucunu beklemek kalmıştı. Ancak ne zaman aklıma gelse, kalbim yine duracak gibi oluyordu.

Beklenen o an gelmişti. Sınav sonuçları açıklanmıştı. O zamanlar ne sosyal medya vardı ne de internet. Cep telefonlarının olmadığı günlerde, ankesörlü bir telefondan Üsküdar Musiki Cemiyeti’ni aradım ve sınav sonucumu sordum. Telefonda bana kazandığımı söylediklerinde inanılmaz bir mutluluk yaşadım. Sevinçle çığlık attım gözlerimden sevinç gözyaşları boşaldı ve hemen kardeşimi arayarak bu güzel haberi paylaştım. Kanatlarım olsa havalara bile uçabilirdim.

O an içim içime sığmıyordu. Dünyalar benim olmuştu! Hayalime bir adım daha yaklaşmış, çok zorlu bir sınavdan geçmiş ve o otuz kişi arasına girmeyi başarmıştım. Bu benim için çok büyük bir başarı sınavıydı.

Fakat dersler Salı, Perşembe ve Cumartesi günleriydi ve akşam saat yedide başlıyordu. Ben ise sabah dokuzdan akşam yediye kadar çalışmak zorundaydım. Ders saatlerine yetişemediğim için ne yazık ki eğitimlerim verimli olmadı ve bu durum içimdeki hevesi yavaş yavaş öldürmeye başladı. Büyük bir gayretle ite ite bir buçuk sene devam edebildim ve zor elde ettiğim hayalimi sonunda içim parça parça bırakmak zorunda kaldım.

Çünkü, babamın üstlenmesi gereken sorumluluklar benim omuzlarıma yüklendiği için hayatımızı idame ettirmek adına çalışmak zorundaydım. Yani hayallerimi bir kenara bırakmadım; onları bırakmaya mecbur kaldım. Şarkı söyleyip sahnede olmak en büyük isteğimdi ama hayatın gerçekleri buna izin vermedi. Ben çocuk olamadım, ben hayallerini yaşamak isteyen bir genç kız da olamadım, bir yetişkin de...Ruhum, aklım isyan ediyordu! 

Evet, hayallerim yarım kalmıştı. Hayallerimi yarım bırakmak zorunda kalmak, o hayale dair her şeyi hayatımdan uzaklaştırmama neden oldu. Çünkü her duyduğumda, bir zamanlar düşlerime dokunan Emel Sayın'ın sesi, şimdi ulaşamadığım sahneleri ve yarım kalan rüyalarımı hatırlatıyordu. Sevdiğim şey, ruhumu iyileştirmek yerine daha da kanatan bir yaraya dönüşmüştü. Hayalimden vazgeçmek zorunda kalmanın acısı, sevincime bile gölge düşürmüştü.

Çünkü, çocukluğumda ve gençliğimde hissettiğim o saf heyecan, o tutku, artık içimde yok. Gençken hayallerim beni ayakta tutuyordu. Şimdi ise onları gerçekleştirememenin hüznü, içimde derin bir boşluk bırakıyor. Bu duyguyu nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum, ama sanki geçmişte hissettiğim o ışık tamamen sönmüş gibi.

Eğer bir sonuç çıkarmam gerekiyorsa, geriye dönüp bakınca, o hayaller için çabalarken kazandığım özgüveni ve hayata karşı direncimi görüyorum. Ama bunların yanında, hayallerimi yaşayamadığım için içimde hep bir sızı kaldı. O sızı, bana hayal kurmanın bile ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor. Hayaller yarım kalsa da, yeniden hayal kurmayı denemek, her zaman insana bir umut ışığı sunar. Yoksa hayatla nasıl baş edersin ki...Ben hayal kurmaya devam ettim ama gerçekleştirmeye hiç çalışmadım...Tekrar hayal kırıklığı yaşamaktan korktum belki de.. 

''Hayaller gerçeklerle sınanır; ama her biri ruhumuzda iz bırakır.''

Görüşmek üzere...

Arzu SEKİN 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Hiçbir Şey Yapmadım… ve İlk Kez Gerçekten Huzurluydum

“Hayat bazen sadece durabilenleri ödüllendirir.” Ne yetişmem gereken işler vardı, ne de aklımı yoran planlar. Sadece oturdum, bir fincan k...