Yoksulluğun Terazisi : Bir Ülkenin adaletsizlikle Mücadelesi.
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu tablo, hepimizi aynı soruyla yüzleştiriyor: “Bu işin sonu nereye varacak?” Sokakta yürürken, market raflarına bakarken, faturaları öderken aynı hissi yaşamıyor muyuz? Cebimizdeki para yetmiyor, yetmediği gibi her geçen gün daha da eriyor. Görünürde çıkış yolu yok! Peki, bunun sorumlusu kim? Yıllarca alın terimizle kazandığımız üç kuruşu dahi yetiremeyen biz miyiz? Yoksa masa başında oturup kalem oynatarak “her şey yolunda” masalları anlatanlar mı? Market raflarında her hafta değişen fiyat etiketlerine öfkeyle bakarken, neden bu hale geldiğimizi sormayacak mıyız? Çocuklarımızın geleceğinden çalan, umutlarımızı sömüren kim varsa hepsinden hesap sorulmayacak mı? Enflasyonu makyajlayanlar, gerçekleri saklayanlar, cebimizden çaldıklarını nereye saklıyor? Biz susarsak daha ne kadar dayanabiliriz bu yükün altında? Bu haksız düzen böyle sürüp gitmeyecek, gitmemeli!
*********
Marketlere her hafta aynı endişeyle giriyoruz. “Acaba bu kez fiyatlar ne kadar artmıştır?” diye düşünüyoruz. Eskiden gıda alışverişine çıkmak hayatın doğal bir parçasıydı, şimdi ise adeta bir hesap makinesi savaşı. Temel ihtiyaçlarımızı karşılarken bile sürekli bir tercih yapmak zorunda kalıyoruz: "Yağ mı alayım, süt mü? Ya da her ikisinden de biraz daha mı feragat etmeliyim?"
********
Sonra TÜİK çıkıyor, “Enflasyon düştü!” diyor. Soruyorum size okur, gerçekten düştü mü? Bizim gördüğümüz manzara, çarşı, pazar bunun tam aksini söylüyor. Hayat pahalılığı, açıklanan verilerle örtbas edilmeye çalışılıyor. Bu düşük gösterilen oranlar yüzünden maaşlarımız eriyor, emeklerimiz hiçe sayılıyor. TÜİK verileri aslında ne yapıyor biliyor musunuz? Halkı daha da yoksullaştıran bir sisteme zemin hazırlıyor.
*********
Hadi biraz daha detaylandırayım. Gelir adaletsizliği… Bu terim bazılarımıza ne kadar uzak görünüyor değil mi? Oysa hayatımızın tam ortasında. Tam da benim hayatımın ortasında. En zengin kesim, varlıklarını artırırken; orta ve alt gelir grubu, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Orta gelirli grup kalmadı artık. Çalışanlar, emekliler, işsizler... Herkes aynı yükün altında eziliyor. Ve bu yük, her geçen gün daha da ağırlaşıyor.
*********
Bu sadece ekonomik bir sorun da değil, bu bir vicdan sorunu. İnsanların hayalleri, umutları ellerinden alınıyor. Eskiden çocukları için daha iyi bir gelecek düşleyen anne babalar, bugün onların karnını nasıl doyuracağını düşünüyor. En temel ihtiyaçlarını karşılamak için bile borçlanmak zorunda kalanlar var. Bu, bir toplumun en büyük çöküşünü temsil ediyor: Umutsuzluk.
**********
Ve burada bitmiyor. Adalet sistemi… Orada işler nasıl mı yürüyor? Aslında yürümüyor. Yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları sıradan bir haber gibi karşımıza çıkıyor. Ama bu iddialar nereye gidiyor? Kocaman bir hiçliğe. Halkın hakkını savunması gereken yargı sistemi, kimin lehine çalışıyor? İşte tam bu noktada hepimiz hayal kırıklığına uğruyoruz.
**********
Ne yazık ki kimse durup halkın sesine kulak vermiyor ve sevmiyor. Vatandaş çaresiz, yorgun ama yılgın değil. Hepimiz biliyoruz ki bir şeylerin değişmesi lazım. Sorunlarımızı görmezden gelenleri susturmanın en etkili yolu, haklarımızı birlikte savunmaktan geçiyor. Yani, bu döngüyü kırmak için artık birlikte hareket etmeliyiz. Demokrasi, halkın sesidir; bu sesi yükseltmek için birlik olmalıyız. Sessiz kalırsak, sustuğumuz her an geleceğimizi de kaybediyoruz. Öncelikle sorunlarımızı açıkça dile getirmekten korkmamalıyız. Sosyal medya platformlarında, meydanlarda, iş yerlerinde, evlerimizde; bulunduğumuz her yerde konuşmalı, sesimizi duyurmalıyız. Demokratik yöntemlerle de hakkımızı aramak için örgütlenmeliyiz. Sendikalara katılmak, toplu hareket etmek, taleplerimizi duyuracak platformlar oluşturmak bir başlangıç olabilir. Sandık geldiğinde ise oylarımızı, çocuklarımızın geleceği için kullanmalıyız. Yalnızca eleştirmekle yetinmek değil, çözüm üretmek ve çözümü talep etmek zorundayız. Çünkü unutmayalım, demokrasi sadece oy vermekle değil, verilen her oyun takipçisi olmakla işler.
**********
Sonuç olarak, TÜİK’in gösterdiği rakamlarla yaşayamayacağımız ortada. O rakamlar bizim soframızı doyurmuyor, faturalarımızı ödemiyor, çocuklarımızın geleceğine ışık tutmuyor. Bu düzenin değişmesi gerekiyor. Hep birlikte, sesimizi daha gür çıkarmanın bir yolunu bulmalıyız. Çünkü bu gidişatı değiştirebilecek tek güç, hâlâ içimizde.
Görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder