Kadınların
nezaketini “davet”, yalnızlığını “açık kapı” sanan o zihniyet… Masumiyet
maskesiyle sunulan her teklif, aslında bir sınır ihlalidir.
Kadın
olmaktan utandırılmaya çalışıldığınız o anlar... Asıl utanması gereken, o
cüreti gösteren zihniyetin ta kendisidir.
Toplum
olarak hâlâ aşamadığımız, hatta kimi zaman normalleştirdiğimiz bir gerçek var:
Kadınlara yönelen, sözde “masum” ama özünde saygısız tekliflerin ardındaki
zihniyet. Bir kadın, yalnız yaşayabilir, bekar olabilir, hatta bir kadın,
hayatında kimseyi istemiyor da olabilir. Fakat tüm bunlar, ona yöneltilen “iyi
niyetli” görünümlü ama aslında sınır ihlali taşıyan davranışların bahanesi
olamaz.
Sözüm
ona, bir kahve bahanesiyle başlayan, “akşam yemeği” maskesiyle süslenen,
ardından da “bakalım ne olur” diye ucuz bir beklentiye dönüşen bu yaklaşımlar,
en hafif tabirle, saygısızlık ve ahlaksızlıktır. Nokta.
Çünkü
burada mesele bir teklifin kendisi değil, o teklifin arkasındaki bakış
açısıdır. Kadını, kendi yalnızlığının içine sıkışmış, sahipsiz bir varlık gibi
gören zihniyet; onu, kendi istekleriyle doldurulacak boş bir alan gibi
algılayan bakış… İşte asıl sorun tam da budur.
Ama
asıl yakıcı soru şu:
Bu erkekler bu cüreti, bu hadsizliği nereden alıyor?
Kim, ne zaman, hangi akılla bu utanmazlığı meşrulaştırdı?!
Toplumun
içinde sessizce büyüyen bir çürümüşlük bu.
Küçük yaşlardan itibaren oğullarına “erkek adam ol” denilerek, kız çocuklarına
ise “uslu dur” öğütleri verilerek şekillenen bir düzenin ürünü bu.
Kadına yaklaşmanın bir saygı değil de “hak” olduğunu zanneden bir zihin
yapısının eseri.
Birçok erkek, kadına duyduğu ilgiyi “doğal” buluyor; fakat aynı ilgiyi bir
kadından gördüğünde ya küçümsüyor ya da korkuyor. Çünkü kendi kurduğu düzenin
aynasında çirkinliğini görmek istemiyor.
O aynada, özgüven sandığı şeyin aslında öğretilmiş bir cüret, dayatılmış bir
hadsizlik olduğunu fark edemiyor.
REDDEDİLMENİN
ÇIPLAK GERÇEKLİĞİ: ISRAR VE ŞİDDET
Ancak
daha ağır bir gerçek var: Teklif reddedildiğinde, bazıları gurur yapıp çekilmek
yerine, onursuzca ısrarı bir hak olarak görüyor.
Reddi
sindiremeyince, bu tavır hızla fiziksel ve psikolojik tacize, tehdide ve
şiddete kadar tırmanıyor.
Bu
tepki, yalnızca bireysel bir öfke değil; reddedilmeyi kontrolsüz bir güç kaybı
olarak gören, empati, sınır bilinci ve sorumluluktan yoksun bir zihniyetin
doğrudan yansımasıdır.
Kadına 'hayır' denildiğinde gösterilen bu ısrarcı düşmanlık, yalnızca bireysel
güvenliği tehdit etmekle kalmaz; toplum içinde korku ve baskı yaratarak
kadınların kamusal alanlardan çekilmesine ve hayatlarının kısıtlanmasına neden
olur.
Yüzyıllardır erkeklere, sanki her şeyin kontrolü onlardaymış gibi davranmaları öğretiliyor.
Bu yüzden, kadın susunca söz hakkı yokmuş gibi, sessizliği ise doğrudan rıza
olarak sayılıyor.
Oysa kadının sessizliğinin arkasında utanç, korku veya çekingenlik yatarken;
bu, onların göz göre göre arzusunun onayı sayılıyor.
Sokakta
ıslık çalmak, mesaj atmak, davet etmek bir “hak” gibi görüldü.
Evde, işte, mecliste, hatta sosyal medyada bile kadınların varlığı bir “alan
ihlali” gibi algılandı.
Ve böylece, erkek egemen bir toplumun içinden özgüven zannedilen bir cüret,
doğallık sanılan bir hadsizlik türedi.
Bugün
sokakta yürürken, işyerinde çalışırken, toplu taşımada yanına otururken veya
sanal ortamda mesaj atarken; kadınların her an tetikte olmak zorunda kalması
boşuna değil.
Çünkü hâlâ “nazik görünerek sınır aşabileceğini” sanan, kendi zihnindeki çarpık
kurguları “teklif” diye sunan bir kesim var.
Bir
kadına yaklaşmanın yolu, içinde bulunduğu herhangi bir duruma veya yalnızlığını
kaşımak değil, insanlığını kavramaktır.
Ne yazık ki, bunu hâlâ idrak edemeyenler var. Sınırları hoyratça aşıp, bunu bir
de 'nezaket' maskesiyle örtenler… Kendilerini hâlâ zeki ve cazip sanan o sığ
akıllar.
Bir
kadına yaklaşmanın yolu, onun yalnızlığına değil, insanlığına dokunabilmekten
geçer.
Ama ne yazık ki bunu kavrayamayanlar, kadınların nezaketini “davetiye”, güler
yüzünü “yeşil ışık” sanmaya devam ediyor.
Kadının özgürlüğünü, bağımsızlığını, hatta yalnızlığını, kendi arzu ve
niyetleri için bir açık kapı zannediyorlar.
Oysa
bazı şeylerin altını kalın harflerle çizmek gerekiyor:
• Bazı kadınlar yalnız olabilir, ama asla sahipsiz değildir.
• Bazı kadınlar bekar olabilir, ama asla ucuz değildir.
• Ve bazı kadınlar, sırf nazik diye, sınır çiğneyen her sözü yutmak zorunda
değildir.
Her
bahçe kapısı herkese açık sananlar yanılır; bazı çiçekler dokunulmazdır.
Bunu anlamak için insan olgunluğuna, gerçek saygıya ve asgari bir vicdana
ihtiyaç vardır.
Ve
son söz:
Unutmayın: Bir kadının yalnızlığına veya içinde bulunduğu herhangi bir
duruma değil, onuruna yaklaşabilecek kadar olgunlaşamadıysanız, hiçbir
teklifiniz ‘masum’ değildir. Hiçbiri.
Sevgiyle Kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder