26 Şubat 2025 Çarşamba

90'larda Teknoloji Kullanmak


Yağlı boya tablosu: 90'larda bir odada kaset sararken, anten ayarları yapılırken ve çevirmeli internet bağlantısı beklenirken, nostaljik bir sahnede tasvir edilir.

90'lar... Teknolojiyle aramızda karmaşık bir ilişki vardı; ne tam dosttuk, ne de düşman. Teknolojiye 'sahip olmak' değil, onunla 'yaşamak' ne demekti, işte bizler 90'larda tam olarak bunu öğrendik. Yeni nesil belki bilmez, ama bizim zamanımızda teknolojiyle adeta dans ediyorduk. Her adımda yeni bir ritim keşfediyor, her ritimde yeni bir ustalık öğreniyorduk.

Bugün telefon elimden düşse, "Ekran mı kırıldı? " diye panik oluyorum. 

Oysa 90'lar öyle miydi? Teknoloji bildiğin Survivor parkuruydu. Sabır ve yaratıcılıkla savaşırdık.  Akıllı telefon yoktu, Wi-Fi yoktu, Google desen, sanki başka bir dilde konuşuyorduk. Ama biz yaşadık! Hem de büyük mücadeleler vererek. O zamanlar teknolojiye sahip olmak değil, onu anlamak ve kullanmayı öğrenmek önemliydi.

Kaset dinlemek sadece müzik zevki değil, aynı zamanda teknik beceri gerektirirdi. Kasetin şeridi dolandı mı? Çözüm belliydi: Kalemle sar! (Tabii önce o kalemi bulabilirsen.) Kasetlerin en büyük düşmanı şeritlerin dolanmasıydı. O zamanlar "Acaba şarkı sonuna kadar çalacak mı?" korkusuyla yaşardık. Hatta bir noktada kaseti hızlıca geri sarmak için kalemi iki elimizle çevirip Formula 1 pit stop ekibi gibi hızlandığımız olurdu. Hele biri kaseti kasetçalara ters takarsa… Ah, bir anlık gaflet! Hayatın o birkaç saniyesi boşa gitmiş gibi hissederdin.

Televizyon izlemek pasif bir aktivite değildi, resmen ailecek bir operasyondu. Kanal mı değiştirmek lazım? Haydi bakalım, babaya rica et, "Kalk oğlum, değiştir!" desin, sen de koşa koşa gidip düğmeye bas. Çünkü kumanda genelde ya kaybolur ya da pilleri biri saatine takmıştır.

Peki ya anten ayarlama mesaisi? Birinin eli antende, diğerinin gözü televizyonda. "Şimdi nasıl?" sorusu defalarca tekrarlanırdı. Anten ayarları, olimpiyatlarda gizli bir branşmış gibi zordu.

"Oldu!"

"Yok, geri gitti."

"Az geri gel! Hayır, hayır, orası çok! DUR, TAMAM, ELİNİ ÇEKME!"

Ve en kötüsü… O anteni tutan kişi mecburen öyle kalmak zorunda kalırdı! Çünkü elini çektiği an görüntü giderdi. Ailede birinin belleklerde "Anteni en iyi ayarlayan kişi" olarak kaydedilmesi işte o günlerden kalma bir gelenekti.

Bir de telefonun başında beklemek diye bir şey vardı. Çünkü telefon sabit bir cihazdı, gerçekten de evin bir köşesinde dururdu. Hatta anneler, ahizeyi kulağa yapıştırıp beş saat konuşur, sen de bir köşede sinirle beklerdin. Telefon faturaları kabarık gelince babamızın "Bu ay kim bu kadar konuştu?" sorusuyla yüzleşirdik.

Bir de ankesörlü telefon meselesi var elbette!
Evde telefon yoksa veya kontör bittiyse, gidilecek yer ankesörlü telefona jeton ya da kart bulmaktı. Ankesörlü telefon kulübeleri çoğu zaman pis ve bakımsızdı. Ama acil bir durum olduğunda, kullanmak zorunda kalınırdı.

Ve internet… Ah, o dial-up internetin çilesi! "İnternete gireceğim, telefonu kapatın!" anonsu yapılır, sonra da tııııııııııııııııırrrrt gırrrrrçççççççç diye bağıran modem sesiyle bağlantı kurulmaya çalışılırdı. Bağlandığında, o, anın kıymeti bilinmeliydi, çünkü biri telefonu açarsa bağlantı kesilirdi!

Bugün USB bellekler terabaytlarca veri taşıyor. Ama biz? 1.44 MB'lık disketlerle dev projeler kaydetmeye çalışıyorduk. Disketler o kadar nazikti ki, en ufak bir darbede içindeki veriler silinirdi. Sanki veriler değil, kırılgan hayaller taşıyorduk.

"Disk doldu" hatası almak hayatın kaçınılmaz bir gerçeğiydi. Çözüm? Yeni bir disket bulup verileri bölerek kaydetmek. Ama en fenası disketin içindeki verinin bozulmasıydı. Bugünün "Hard disk çöktü" dramasıyla aynı şey ama yanında bir de "Üfff, en baştan yazacağım!" siniri eklenirdi.

Günümüzde bir mesaja anında cevap vermezseniz, karşı taraf hemen alınıyor: "Gördün de yazmadın!" diye hesap sorabiliyor. Oysa eskiden mesajlarımızı göndermek bile bir sanattı. Nasıl mı? SMS, o zamanlar çok kıymetliydi. Her harfin bir değeri vardı, bu yüzden "neredesin?" yerine "nbr?" gibi kısaltmalar kullanırdık. Çünkü her mesaj kontör demekti. Ah, kontör! Cebimizin en büyük düşmanı! Telefon ekranında beliren o acımasız yazı, "Kontörünüz bitmiştir," resmen fakirliğin ilanıydı. Bu yüzden kontörler borç alınır, biriktirilir, hatta bazen "Doğum günümde bana kontör al!" diye istek listesi yapılırdı.

90'lar teknolojisi, belki de bizi fazlasıyla yordu. Fakat bu zorluklar, aynı zamanda yaratıcı ve çözüm odaklı bir nesil olmamızı sağladı. Günümüzde her şey bir tıkla hallediliyor, peki ya o heyecan nerede? Oysa bizler, teknolojinin zorluklarına meydan okuyarak, ona karşı direnerek büyümüş efsanevi bir nesiliz! 90'ları yaşayan herkese saygılar! Şimdi her şey daha kolay, peki ne eksik? O çabalamaktan gelen tatmin duygusu! Yine de o yıllar boyunca yaşadıklarımızı, içimizde bir hatıra gibi koruyoruz. Çünkü o zamanlar teknoloji, bugünkü kadar konforlu olmasa da, bir ruha sahipti. Kasetler sarılır, antenlerle mücadele edilir, internete bağlanabilmek için dualar edilirdi.

Belki de bu yüzden, 90'lar teknolojisiyle kurduğumuz o 'ruh', bugünün dijital dünyasında hala yankılanıyor.

Görüşmek üzere..

Arzu SEKİN 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Hiçbir Şey Yapmadım… ve İlk Kez Gerçekten Huzurluydum

“Hayat bazen sadece durabilenleri ödüllendirir.” Ne yetişmem gereken işler vardı, ne de aklımı yoran planlar. Sadece oturdum, bir fincan k...