Kadın Olmak: Türkiye'de Zorluklar, Sebepler ve Bir Adım Daha İleriye:
Bugün, sabahın erken saatlerinde, taze kahvemi içerken ve hava almak için balkondan dışarıya bakıyordum. Havanın serinliği ve kuşların cıvıltısı arasında, biraz önce okuduğum bir haber birden aklıma üşüştü: Bir kadın, sokakta yalnız yürürken, bir adam tarafından rahatsız edilmişti. Neden hep kadınların başına geliyordu diye düşünmeden edemedim! Her ne kadar içimi ürpertse de, kalbimi sızlatsa da ne yazık ki, bu tür haberlerle karşılaşmak, Türkiye'de kadın olmanın zorluklarını hatırlattı bana. Peki, Türkiye'de kadın olmak neden bu kadar zordu? Bu sorunun cevabı, sadece tek bir kelimeyle açıklanamaz elbette; hem geçmişin izleri hem de toplumsal dayatmaların (normların) etkisiyle şekillenen çok katmanlı bir konu bu.
Tarihi ve Kültürel Bir Perspektif:
Türkiye’de kadın olmak, tarih boyunca birçok anlam taşımış, değişen toplumsal dinamiklerle birlikte sürekli evrim geçirmiştir. Türk kadınları, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde dünyada ilk olarak kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, eğitimde fırsat eşitliği gibi adımlar, o dönemde dünyada örnek teşkil etmiş olsa da bu kazanımlar, zamanla yerleşik kültürel kalıplar ve ataerkil yapılarla sınırlandırılmış, kadının toplumsal hayatta varlığını tam anlamıyla hissettirmesi her zaman kolay olmamıştır. Kadınlar, bir yandan toplumsal, kültürel ve ekonomik hayatta varlıklarını güçlü bir şekilde hissettirmek için mücadele ederken, diğer yandan eşitlik ve özgürlük arayışlarını sürdürmektedir.
Aile Baskısı ve Toplumsal Beklentiler:
Birçok kadın, genç yaşlardan itibaren ailesi tarafından “iyi bir kız çocuğu” olma baskısına maruz kalıyor. Aileler, çoğu zaman kız çocuklarının toplumun kabul ettiği kalıplara uymalarını bekler ve baskı yaparlar. Eğitim almak önemli olsa da, bazen "güzel" ya da "namuslu" olmanın ön planda olduğu bir çevrede büyürsünüz. Aile baskısının, kariyer seçimlerinden kişisel hayata kadar uzanan bir etkisi vardır. Mesela, Zeynep’in hikayesi hep aklımda. Üniversiteye başlamış, çok başarılı bir öğrenciydi. Fakat ailesi, onu erken yaşta evlendirmeyi düşünüyordu. Eğitimini ve kariyerini bir kenara koyarak, toplumun “kabul edilebilir” kadın imajına uyması bekleniyordu. Zeynep bu baskılara karşı durup, eğitimine devam etti ve sonunda kendi işini kurdu. Ama bu süreç, hiç de kolay olmadı.
İş Hayatındaki Eşitsizlik ve Cam Tavanlar:
Kadınlar, iş dünyasında hâlâ pek çok zorlukla karşı karşıya. Aynı işte çalışan bir erkekle aynı maaşı almak, terfi etmek ya da karar alma mekanizmalarına dahil olmak, birçok kadın için hayal gibi kalıyor. En basitinden, iş görüşmelerinde karşılaşılan “Evlendikten sonra işi bırakacak mısınız, evli misiniz, evlenmeyi düşünüyor musunuz?” gibi kendinizi kötü hissettiren sorular, kadınların profesyonel hayatta ne kadar ciddiye alındığını gösteriyor. Bir arkadaşımın başına geleni hatırlıyorum: Ayşe, mühendislik bölümü mezunu ve iş hayatına atıldığında, aynı pozisyonu paylaştığı erkek meslektaşlarının hemen önüne geçmeyi başarmıştı. Ancak, bir süre sonra terfi almak için yaptığı başvurular hep geri çevrildi. Her seferinde, "Kadın olduğun için değil, daha fazla deneyim kazanman gerek" gibi cevaplar aldı. Sonunda, başka bir şirkette terfi etti ve kadın olarak yükselmenin aslında bir mücadele gerektirdiğini gördü.
Güvenlik ve Sokaklarda Kadın Olmanın Zorluğu:
Güvenlik, Türkiye’de kadınların günlük hayatındaki en büyük endişelerden biri. Sokakta yalnız yürümek, akşam saatlerinde yalnız başına dışarı çıkmak, zaman zaman korku yaratabiliyor. Herkesin yaşadığı bu zorluk, aslında kadınların toplumda daha fazla korku ve tehdit altında olduğunu gösteriyor. Kadınlar, sokakta rahatça yürümek istediklerinde, bazen başkalarının gözleriyle, bazen de laf atmalarla karşılaşıyorlar. Birçok kadın, işine gitmek, alışveriş yapmak veya arkadaşlarıyla buluşmak gibi sıradan aktiviteleri yaparken, bir tehdit hissetmeden hareket edebilmek istiyor. Ama ne yazık ki, güvenli bir toplumda yaşamak, Türkiye’de hala kadınlar için büyük bir lüks.
Kadın Dayanışması ve İleriye Dönük Adımlar:
Ancak, bütün bu zorluklar ve engeller, kadınların gücünü ve direncini kırmaz. Tam tersine, kadınlar, birbirlerine destek olarak, toplumsal normları değiştirebilir ve seslerini duyurabilirler. Kadın dayanışması, Türkiye’de giderek daha fazla önem kazanan bir kavram haline geldi. Örneğin, 2018 yılında birçok kadının hayatını kaybetmesine ve şiddet mağduru olmasına karşı yapılan protestolar, kadının gücünü ve bu sorunun çözülmesi için kadınların bir araya gelmesinin gerekliliğini ortaya koydu. Bu hareket, sadece Türkiye'de değil, dünyada kadın hakları konusunda önemli bir adım oldu. Kadınlar, artık yalnızca kendilerini savunmakla kalmıyor, aynı zamanda seslerini duymak isteyen diğer kadınlar için de bir umut kaynağı oluyor.
Birlikte Daha Güçlüyüz:
Türkiye'de kadın olmanın zorlukları hala var ve bugün hala zorlu bir yolculuk olabilir, fakat bu engelleri aşmak ancak kadınların azmi, dayanışması, değişime olan inancı bu yolculuğu daha güçlü ve umut dolu bir hale getirecektir. Ayrıca her geçen gün daha fazla kadının adım attığını görmek umut verici. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, ''Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.'' Bu ideal, kadınların hak ettiği yere ulaşması için hepimize yol göstermeye devam etmelidir. Zeynep ve Ayşe gibi kadınlar, toplumsal normlara karşı direnirken, kadın dayanışması sayesinde güçlerini birleştiriyorlar. Her zorluk, beraberinde bir fırsat doğurur ve unutmayın, her adımda bir değişim yaratmak mümkündür. Eğer bugün Türkiye’de kadın olmak zor görünüyorsa, bir adım daha atarak o zorlukları aşmak, yarının dünyasında daha güçlü bir kadın olmak mümkündür.
Kadın; insan varlığının nesilden nesle devam ettirilmesini sağlayan kutsal bir varlık, fedakâr bir kimlik, yaşamın ayrılmaz bir paçasıdır.
YanıtlaSil