5 Eylül 2025 Cuma

Toplumun Aynasında Çürüme: Çocuklar, Cinayetler ve Adaletin Sınavı

 

Toplumun aynasında cinayet, yoksulluk ve şiddet gibi sorunların yansıdığı, parçalanmış ve karanlık bir illüstrasyon.

Her geçen gün, daha da ürkütücü manşetlerle gözümüzü açıyoruz. Henüz çocuk sayılabilecek yaşta, 14 yaşındaki gençlerin cinayet işlediğini öğreniyoruz. Daha da acısı, bunu bir oyun sanacak kadar vicdanlarını yitirdiklerine tanık oluyoruz. Bir insanın canını almak, onların gözünde bir oyundan farksız hâle gelmiş. Ancak bu noktada sadece bireyleri suçlamak yetmez; asıl bakmamız gereken yer, toplumun aynasıdır. Çünkü bu tablo, hepimizin içinde bulunduğu büyük çürümenin yansımasıdır.

Bu çürüme, genç nesillerde kendini daha da belirgin hale getiriyor. Yasaklı madde kullanımı, resmi verilere göre son yıllarda gençlerde artış gösteriyor. TÜİK’in 2024 verilerine göre, güvenlik birimlerine getirilen çocukların %8,2’si uyuşturucuyla tanışmış durumda. Ortalama başlangıç yaşı 21 görünse de, bazı bölgelerde bu yaşın 13-14’e kadar düştüğü raporlarda açıkça belirtiliyor. Sokak ortasında kadınların öldürüldüğünü, kıyafetleri nedeniyle yargılandığını ve bu yargıların bazen cinayet gerekçesi yapıldığını görüyoruz. Kadınların hayatı hiçe sayılıyor. Çocukların ve savunmasızların hayatı da aynı vicdansızlıkla yok ediliyor.

Bu çürüme, genç nesillerde ve savunmasızlarda kendini daha da belirgin hale getiriyor. Yasaklı madde kullanımı, resmi verilere göre son yıllarda gençlerde artış gösteriyor. TÜİK’in 2024 verilerine göre, güvenlik birimlerine getirilen çocukların %8,2’si uyuşturucuyla tanışmış durumda. Ortalama başlangıç yaşı 21 görünse de bazı bölgelerde bu yaş 13-14’e kadar düşüyor. Çocuklar daha oyun çağında uyuşturucunun pençesine düşüyor, bağımlılıkla boğuşuyor,  aileler ise sessiz çığlıklarla dağılıyor.   Sokak ortasında kadınların öldürüldüğünü, kıyafetleri nedeniyle yargılandığını ve bu yargıların bazen cinayet gerekçesi yapıldığını görüyoruz. Aynı şekilde, bir baba, bir koca ya da bir sevgili tarafından hunharca katledilen kadınların haberi de artık sıradan bir akşam bülteni detayı hâline geldi. Bu tablo, kadınların hayatının hiçe sayıldığını, çocukların ve savunmasızların hayatının aynı vicdansızlıkla yok edildiğini gösteriyor. Kadınlar en güvenmesi gereken ellerde hayatlarını kaybediyor; çocuklar, en çok korunması gereken yaşlarda suça bulaşıyor; gençler ise zehirli maddelere teslim oluyor. İşte tüm bunlar, toplumun derinleşen krizinin görünür yüzleri.

Peki, nasıl bu noktaya geldik?

Çürümenin Temel Sebepleri : 

Gelir eşitsizliği: Bir toplumun çöküşünü hızlandıran en büyük etkenlerden biri gelir eşitsizliği. OECD raporlarına göre Türkiye, gelir dağılımında en adaletsiz ülkelerden biri. Şehirlerde bir yanda lüks yaşam yükselirken, diğer yanda aileler asgari ücretle geçinmek için mücadele ediyor, emekliler ise hepten perişan bir durumda. Üniversite mezunu gençler, yıllarca emek verip okudukları halde kendi alanlarında iş bulamıyor. Genç işsizlik oranı %20’nin üzerinde. Hayalleri ellerinden alındığında, umutsuzluğa kapılıyor, çaresizlik bunalıma dönüşüyor. İşsizlik, yoksulluk ve çaresizlik, toplumsal şiddetin gizli birer tetikleyicisi hâline geliyor.

Aile terbiyesi ve değerlerin aşınması: Diğer önemli bir faktör olarak aile terbiyesi ve değerlerin aşınması da bu tabloyu derinleştiriyor. Bu durumun kökenine baktığımızda, sosyologlar çocuğun ilk değer eğitimini aileden aldığına dikkat çeker. Ancak ekonomik baskılar ve modern hayatın hızı, ebeveynleri çocuklarından uzaklaştırıyor. Sevgi, saygı, empati ve vicdan gibi temel kavramlar küçük yaşta verilmediğinde, bu eksiklik genellikle yetişkinlikte vicdansızlığa ve acımasızlığa kaymalarına yol açıyor. Bu bağlamda, bir çocuğun öldürmekten zevk alacak noktaya gelmesi yalnızca bireysel bir sorun değil; aileden başlayarak çevreye, okula ve nihayetinde bütün sistemin başarısızlığının bir yansımasıdır

Eğitimin yozlaşması: Ve elbette eğitimin yozlaşması  ise bu çürümenin temel taşlarından. Türkiye’de eğitim sistemi yıllardır sürekli değişiyor; istikrarsızlık, gençlerin hem ruhsal hem de akademik gelişimini olumsuz etkiliyor. Sınav sistemlerinin adaletsizliği, ezbere dayalı müfredatlar, çocuklara düşünmeyi değil susmayı öğreten anlayış… Tüm bunlar gençlerin sorgulama yeteneğini köreltiyor. Oysa sorgulamayan birey, kolayca şiddeti ve ayrıştırmayı kabullenebiliyor. Okullar, gençlere gelecek vaat etmek yerine onları bir yarış atı gibi koşturuyor.

Hukukun Caydırıcılığı Nerede?

Bir başka büyük problem ise adaletin zayıf caydırıcılığı. Suç işleyenlerin, hak ettikleri cezayı almadığına şahit oldukça, suçun işlenmesi daha da sıradanlaşıyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre cezaevinde bulunanların önemli bir kısmı “tekrar suç” işleyenlerden oluşuyor. Bu, cezaların caydırıcı olmadığını net biçimde gösteriyor. Cinayet işleyen, kadına şiddet uygulayan ya da çocukların hayatını karartanlar, çoğu zaman “iyi hâl indirimi” gibi akla sığmaz gerekçelerle adeta ödüllendiriliyor. Hukukun gücü zayıfladığında, vicdan zaten kaybolmuşsa, geriye kalan tek şey kaos oluyor.

Çözüm Nerede?

Bu noktada sadece “umutlu olalım” demek yeterli değil. Gerçekçi ve çözüm odaklı adımlar atılmalı.

Eğitim sistemi kökten gözden geçirilmeli:  Çocuklara vicdan, empati ve sorumluluk bilinci aşılanmalı.

Gelir eşitsizliği azaltılmalı: Gençlere hayallerini gerçekleştirecek iş imkânları sunulmalı.

Ailelerin sorumluluğu yeniden hatırlatılmalı: Çocuklara sevgi ve değer kazandırmanın önemi vurgulanmalı.

En önemlisi, hukuk kuralları caydırıcı hâle getirilmeli:  Ceza, gerçekten ceza olmalı; adalet, toplumun güven duygusunu yeniden tesis etmeli.

Toplum, bir bütün olarak çürüyor. Bu çürümenin önüne geçmek ise ancak kök sebeplerle yüzleşmekten ve cesurca çözüm üretmekten geçiyor. Aksi hâlde, yarın bir başka 14 yaşındaki çocuğun cinayet işlediği haberiyle yine sarsılacağız. Ya da televizyon ekranlarında, “bir kadın daha öldürüldü” başlığına uyanacağız, ya da yasaklı maddeler yüzünden kararan hayatlara tanık olacağız. Ve işte o zaman, kaybolan şeyin sadece birkaç hayat değil, koskoca bir toplumun geleceği olduğunu çok geç fark edeceğiz.

Sevgiyle Kalın..

Arzu SEKİN 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Hiçbir Şey Yapmadım… ve İlk Kez Gerçekten Huzurluydum

“Hayat bazen sadece durabilenleri ödüllendirir.” Ne yetişmem gereken işler vardı, ne de aklımı yoran planlar. Sadece oturdum, bir fincan k...