25 Temmuz 2025 Cuma

Bir Yudum Sevgi, Bir Lokma Vicdan

 

İki zıt dünya: Biri insan sıcaklığı ve sevgiyi temsil ederken, diğeri modern çağın getirdiği dijital yalnızlığı gösteriyor.

Eskiden, insanlar bir araya geldiğinde sanki ruhları da birleşirdi. Her kelime bir anlam taşır, her bakış bir hikâye anlatırdı. Birinin derdi varsa, diğerinin omuzları tereddütsüzce uzanırdı; sanki görünmez bir bağ, yürekten yüreğe uzanırdı. O zamanlar sevgi, bir yudum su gibiydi; içtikçe kana kana doyardın. Vicdan ise bir lokma ekmek gibi; tattıkça varlığını hisseder, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilirdin.

Şimdi ise her şey değişti. O derin bağlar koptu sanki. Yerini incecik, kırılgan iplikler aldı. Aynı çatı altında, hatta aynı odada olsak bile; birbirimizin gözlerine bakmak yerine, parmaklarımız hızla sanal dünyalarda geziniyor. Konuşmalar, derinlikten yoksun, havada asılı kalıyor. Ne bir acı paylaşılıyor tam anlamıyla, ne de bir sevinç. Herkes kendi kabuğunda, kendi fırtınasını yaşıyor gibi. Bir başkasının acısına şahit olduğumuzda bile, ilk tepkimiz içten bir yardım eli uzatmak değil, o anı ölümsüzleştirmek oluyor. Sanki hayat bir sahne, bizler de sürekli performans sergileyen oyuncularız. Gerçek duygular, gerçek dertler perdenin arkasında kalıyor, birer sır gibi saklanıyor.

Birisi düşse, kalkmasına yardım etmek yerine, önce bir telefon çıkarıp fotoğrafını çekiyor, belki de bir hikâye paylaşmayı düşünüyor. Birisi hıçkıra hıçkıra ağlasa, gözyaşını silmek yerine, "Ne oldu?" diye sormadan önce o anı kayda almayı planlıyor. Bu anlık, yüzeysel tepkiler, bizleri birbirimizden uzaklaştırıyor. Empati, sadece sözlüklerde kalan, anlamı unutulmuş bir kelimeye dönüşüyor. Ne hissettiğimizi bile anlatamıyor, anlatabilsek bile kimsenin dinlemeye vakti olmadığını düşünüyoruz.

Oysa insanız biz. Damarlarımızda kan, içimizde bir kalp atıyor. Gözümüzden yaş, yüzümüzden gülümseme eksik olmuyor. Yalnızca iyi anlarımızda değil, düşüşlerimizde, kırılganlıklarımızda da birbirimize ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki, o gözyaşını gören, o gülümsemenin ardındaki hüznü fark eden ya da bir başkasının sessiz çığlığını duyan pek az kişi kaldı. Sevgi artık sadece sosyal medyada beğenilen bir gönderi, geçici bir "kalp" ikonu. Vicdan ise unutulmuş, tozlu bir kitap kapağı; varlığı dahi hatırlanmayan bir miras.

Belki de bir an durup, o ekranları bir kenara bırakmalıyız. Başımızı kaldırıp etrafımıza bakmalıyız. Birine içten bir "Nasılsın?" demek, belki de gününü değiştirecek samimi bir selam vermekle başlamalıyız. Birinin elini sıkmak, birinin derdini dinlemek için zaman ayırmak... Bu küçük adımlar, belki de o kayıp bir yudum sevgiyi ve bir lokma vicdanı yeniden bulmamızı sağlar. Yoksa, bu gidişle insanlık, kendi yarattığı yalnızlık bataklığında boğulmaya mahkum olacak.

Sevgiyle Kalın..

Arzu SEKİN 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Hiçbir Şey Yapmadım… ve İlk Kez Gerçekten Huzurluydum

“Hayat bazen sadece durabilenleri ödüllendirir.” Ne yetişmem gereken işler vardı, ne de aklımı yoran planlar. Sadece oturdum, bir fincan k...