7 Haziran 2025 Cumartesi

KALABALIKLAR İÇİNDEKİ YALNIZLIK

Modern dünyada yalnızlık... Bazen en kalabalık odada bile o tanıdık, tuhaf his kaplar içimi. Bu hissi bir eksiklik mi yoksa bir keşif alanı mı olarak görüyorum

İtiraf etmeliyim, bazen en kalabalık odada bile o tanıdık, tuhaf his kaplar içimi: yalnızlık. Hani herkesin kahkahalar attığı, müziğin kulakları sağır ettiği bir anın ortasında bile birdenbire gelen o garip boşluk hissi. Modern dünya, bizi birbirimize hiç olmadığı kadar bağlayan teknolojilerle dolu; akıllı telefonlar, sosyal medya, sürekli bildirimler, hızla akan mesajlar, paylaşımlar, sürekli çevrimiçi olma hâli... Ama ironik bir şekilde, sanki tam da bu "bağlantılar" bizi köklerimizden koparıyor, değil mi? Gerçek bağları unutturuyor.

Bir akşamüstü, pencereden dışarı bakarken kendime sordum: "Bu yalnızlık, bir eksiklik mi yoksa bir keşif alanı mı?" Çoğu zaman yalnızlıktan korkarız. Kalabalıkta kaybolmak daha kolay gelir. Oysa yalnızlık, insanın kendi sesini en net duyduğu anlardan biri değil mi?
Bir arkadaşım geçenlerde aynen şöyle dedi: "Sosyal medyada yüzlerce arkadaşım var ama bir başım ağrısa arayabileceğim üç kişi ya var ya yok." Başımı salladım, hak verdim. Bu, yaşadığımız çağın en büyük çelişkilerinden biri. Yan yana durup telefonlarımıza gömüldüğümüz anlar, aslında en derin yalnızlığı hissettiğimiz anlar olabilir. Göz teması kurmak, bir insanın ses tonundaki iniş çıkışları dinlemek, bir elin sıcaklığını hissetmek... Bunların hepsi ne kadar da kıymetliymiş meğer.

Kalabalıkların İçindeki Boşluk

Çocukluğumu hatırlıyorum. Mahallede seksek oynarken, akşamları komşularımızla oturup çay içerken, hatta sadece pencereden dışarı bakıp gelip geçenleri izlerken bile garip bir dinginlik vardı. Şimdi ise otobüste yanımdakiyle konuşmak yerine kulaklığımı takıp dış dünyadan kendimi soyutluyorum. Ya da bir kafede otururken, herkesin kendi ekranına kilitlendiğini görüyorum. Sanki görünmez birer duvar örüyoruz etrafımıza. Bu duvarlar bizi güvende hissettirse de, aynı zamanda bizi birbirimizden ayırıyor.
Peki, bu modern yalnızlık nasıl bir ses çıkarıyor? Bazen fısıltı gibi, bazen çığlık gibi...
"Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda birine, "Boş boş duruyorum," cevabını alıyorum. Boş boş durmak? Eskiden bu, düşünmek, hayal kurmak, etrafı gözlemlemek demekti. Şimdi ise telefon eldeyken bile o "boş boş durma" hâlinin içindeki derin yalnızlık daha belirgin hâle geliyor. Çünkü o boşluğu dolduracak gerçek bir bağ kuramıyoruz. Oysa bir kedinin mırıldanması, yağan yağmurun sesi, bir bebeğin gülüşü bile o boşluğu sıcacık bir aidiyet hissiyle doldurmaya yeterdi.

Yalnızlıkla Dans Etmek

Peki ne yapmalı bu yalnızlık hissiyle? Tamamen kaçmak mümkün mü? Sanırım değil. Yalnızlık, modern dünyanın temposu içinde insan olmanın bir parçası; bir yavaşlama anı, içe dönüş ve kendini anlama, bazen kendimizi dinlemek, içimize dönmek için bir fırsat bile olabilir. Önemli olan, bu yalnızlığın bizi esir almasına izin vermemek.
Bir psikolog arkadaşım şöyle demişti: "Yalnızlık, kendinle baş başa kalma sanatını öğrenmekle başlar." Bu sözü duyduğumda çok düşünmüştüm. Yalnızlık, aslında bir yokluktan ziyade, bir varoluş hâli olabilir miydi? Eğer yalnızlık bir fısıltıysa, belki de bize kendimizi dinlememizi, ne istediğimizi anlamamızı fısıldıyordur. Belki de bizi, gerçekten bize iyi gelen, ruhumuzu besleyen bağları aramaya itiyordur.
Ve en önemlisi, kendimizle barışmak. Aynı zamanda bir mücadele de... Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek. Belki de yalnızlık, kendi iç sesimizle bir diyalog başlatma davetiyesidir. O diyalogda, belki de en samimi cevapları buluruz. O zaman yalnızlık, bir çığlıktan ziyade, derin ve anlamlı bir fısıltıya dönüşür. Ve belki de o fısıltı, bizi gerçekten ait olduğumuz yere, gerçekten bağ kurabildiğimiz insanlara yönlendirir.

Son Söz

Yalnızlık kötü bir şey mi? İyi mi bilmiyorum ama bazen gerekli gibi geliyor. Çünkü bazı soruların cevaplarını kalabalıklarda bulamıyorsun. Sessizlik içinde şekilleniyor bazı şeyler.

Sevgiyle Kalın.

Arzu SEKİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Hiçbir Şey Yapmadım… ve İlk Kez Gerçekten Huzurluydum

“Hayat bazen sadece durabilenleri ödüllendirir.” Ne yetişmem gereken işler vardı, ne de aklımı yoran planlar. Sadece oturdum, bir fincan k...