Açıklanan yeni asgari
ücretin, güncel açlık sınırı olan 29.829 TL'nin dahi altında kalarak 28.705 TL
seviyesinde belirlemek bir halkı yaşarken gömmek demektir. Merhamet ve vicdan
gibi kavramları dilinden düşürmeyen siyasal İslam zihniyetinin, iş halkın kursağına
girecek ekmeğe geldiğinde nasıl bir taş kalpliliğe büründüğünü bugün en çıplak
haliyle görüyoruz. Kendi saltanatlarını ve şatafatlarını korumak adına
milyonları yokluğa mahkûm etmekte zerre tereddüt etmiyorlar. Çünkü bu zihniyet
için hayat, sadece kendi lüks fanuslarının içinde akan bir masaldan ibaret.
Halkın payına ise sadece bu masalı uzaktan izlemek ve açlığını
"şükür" ile örtmek düşüyor.
Lafı dolandırmaya gerek
yok, kelimeleri kibarlaştırmanın kimseye faydası yok: Siyasal İslam
zihniyetinde acıma yoktur. Bu zihniyet, kendi iktidarını halkın yoksulluğu
üzerine kuran, doğası gereği zalim bir yapıdır. Dini söylemleri diline pelesenk
edenlerin, "komşusu açken tok yatan bizden değildir" düsturunu
sadece kürsülerde birer süs olarak kullananların, icraata gelince halkın
son lokmasına göz dikmesi, tarihin kaydettiği en büyük samimiyetsizliktir.
Bu merhametsizliğin
boyutlarını anlamak için sadece açıklanan rakama değil, o rakamın etrafındaki
şatafata bakmak yeterlidir. Bir yanda ejder meyveli smoothie’lerin içildiği,
milyarlık konvoyların dizildiği, saray giderlerinin her gün katlandığı bir "paralel
evren"; diğer yanda ise market rafındaki sütün fiyatına bakarken ter döken
babalar, akşam pazara en son giden anneler... İşte "hayat sadece kendileri
için var" dediğimiz nokta tam burasıdır. Kendileri için sınırsız bir
kaynak yaratanlar, asgari ücretliyi açlık sınırının altına hapsederken bir de
"şükür" ve "sabır" ile bu sefaleti kutsallaştırmaya
çalışıyorlar. Kendileri yeryüzü cennetini yaşarken, yoksula ahiret tesellisi
vermek, merhametsizliğin en organize, en acımasız halidir.
Bu zulüm düzeni sadece bugünün ekmeğini de çalmıyor. Asgari ücreti açlık sınırının altında bırakarak; bu ülkenin çocuklarının sütünden, etinden ve geleceğinden çalıyor. Bir babanın evladının gözüne bakarken hissettiği o derin mahcubiyet, bu zihniyetin zerre umurunda değil. Onlar için halk, sadece bu devasa çarkın dönmesini sağlayan ucuz birer iş gücü, birer "istatistik"ten ibarettir. Merhamet, onların lügatinde sadece kendi yandaşlarını kayırmak için kullanılan bir kılıf haline gelmiştir. Halkın sırtındaki vergi yükü her geçen gün artarken, dev şirketlerin milyarlık vergi borçlarını tek kalemde silenlerin asgari ücretliye "kaynak yok" demesi, zalimliğin zirvesidir. Bu, halka karşı yürütülen sistemli bir ekonomik saldırıdır. Kendi bekaları için milyonları yoksullukta eşitleyen bu yapı, toplumu sadece nefes alabilecek kadar yaşatıp, itiraz edemeyecek kadar dermanını kesmeyi hedefliyor.
Artık net bir şekilde
görüyoruz ki; vicdanın ve acımanın tamamen sustuğu bu sistemde adalet beklemek
büyük bir yanılgıdır. Siyasal İslam zihniyeti, halkın feryadına kulaklarını
tıkamış, kendi yarattığı o lüks fanusun içinde sağırlaşmıştır. Merhametin ve
gerçek insan sevgisinin bulunmadığı bu karanlık düzende, hayatın tüm nimetleri
sadece o malum kesim için akmaya devam ediyor. Bu zulüm düzeni, kendi
şatafatını halkın açlığı üzerine inşa etmeye devam ettiği sürece ne adaletten
ne de insanlıktan bahsetmek mümkün olmayacak.
Ya bu kuşatmayı tüm
çıplaklığıyla görüp sesimizi yükselteceğiz ya da bu karanlığın içinde tamamen
silinip gideceğiz. Artık görmeyen gözlere, duymayan kulaklara anlatacak vakit
kalmadı; her şey ortada!

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder