İşte o zaman, o 'kadınlar çiçektir' diyenlerin sesi de kısılıyor, sanki hiç konuşmamışlar gibi... Sanki o gün, bir rüyaymış da bitmiş gibi. 9 Mart sabahı o çiçekler solmaya, o süslü sözler unutulmaya başlıyor. Kadınlar yine yalnızlaşıyor, hayatın yüküyle baş başa kalıyor. Yani bir günlüğüne prenses olup sonra tekrar külkedisine dönüyoruz.
Oysa 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün temelleri, kadınların eşitlik ve adalet için verdiği çok farklı bir mücadeleye dayanıyor: 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarındaki kadın işçi hareketleri. O dönemde, kadın işçiler, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve kötü çalışma koşulları gibi zorluklarla mücadele ediyordu. Bu zorlu koşulların bir sonucu olarak;
1908, New York: 15.000 kadın işçi, daha iyi çalışma koşulları ve oy hakkı talebiyle New York'ta bir yürüyüş düzenledi. Bu yürüyüş, 8 Mart'ın tohumlarının atıldığı önemli bir dönüm noktası oldu.
1911, Trajik Yangın: 25 Mart 1911'de, New York'taki Triangle Gömlek Fabrikası'nda çıkan yangında, çoğu genç kadın 129 işçi hayatını kaybetti. Bu korkunç olay, kadın işçilerin ne kadar zor koşullarda çalıştığını ve haklarının ne kadar az olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu trajik olaylar, kadınların eşitlik ve adalet mücadelesinin ne kadar zorlu ve acı dolu olduğunu gösteren bir dönüm noktasıdır. İşte bu nedenle, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda kadınların eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelesinin bir simgesidir. Bu gün, kadınların geçmişte elde ettiği kazanımları kutlamak ve gelecekteki hedeflere odaklanmak için bir fırsattır. Bu nedenle, 8 Mart aynı zamanda kadınların insan hakları mücadelesinin tarihidir; kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi için bir fırsattır; kadınların ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmıştır. Ne var ki; yüzyıllar önce New York'ta başlayan o çığlık, o yangın, o mücadele... Aradan geçen zamana rağmen, yangın hala sönmedi. Kadınların sesi bugün bile yeterince duyulmuyor, o mücadele hala devam ediyor. Bu mücadele, sadece sokaklarda atılan sloganlardan ibaret değil. Bu mücadele, her gün, her evde, her iş yerinde, her okulda, her mecliste, her sokakta devam ediyor. Bu mücadele, özellikle de şu alanlarda kendini gösteriyor:
Toplumsal Cinsiyet Rolleri: Kadınlar, sadece iş yerinde değil, evde de bitmek bilmeyen bir mesaiyle çalışıyor. Toplumsal cinsiyet rolleri, onların omuzlarına ağır bir yük yüklüyor. Bir erkek, işten eve gelip dinlenirken, bir kadın yemek yapıyor, çocuklarla ilgileniyor, evin tüm sorumluluğunu üstleniyor. Toplum, kadın emeğini görmezden gelmeye devam ediyor.
Şiddet ve Taciz: Kadınlar, sadece fiziksel şiddete değil, aynı zamanda psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddete de maruz kalıyor. Taciz, iş yerlerinde, okullarda, sokaklarda, hatta evlerde bile karşılarına çıkıyor. Kadınlar, güvende hissetmekte zorlanıyor, özgürce yaşamakta zorlanıyor.
Kadın Cinayetleri: En acı gerçeklerden biri de kadın cinayetleri. Her gün, bir kadın daha erkek şiddetinin kurbanı oluyor. Kadınlar, en yakınındaki erkekler tarafından, sevgilileri, eşleri, babaları, kardeşleri tarafından öldürülüyor. Bu cinayetler, sadece bireysel vakalar değil, toplumsal bir sorunun yansıması adeta...
Cezasızlık ve İndirimler: Kadın cinayetlerinde, erkeklerin çoğu zaman yeterli cezaları almaması, cezasızlık algısını güçlendiriyor. "İyi hal" indirimleri, "tahrik" indirimleri, adalet duygusunu zedeliyor, kadınların güvenliğini tehdit ediyor. Caydırıcı olmayan cezalar, erkek şiddetini cesaretlendiriyor, yeni cinayetlere zemin hazırlıyor.
Siyasi Temsil: Kadınlar, siyasi karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmiyor. Onların sesleri, meclislerde, belediyelerde, sivil toplum kuruluşlarında yeterince duyulmuyor. Kadınların hakları, siyasi arenada yeterince savunulmuyor.
Eğitim ve Sağlık: Kız çocukları, eğitimde fırsat eşitsizliği yaşıyor. Erken yaşta evlilikler, onların eğitim hayatlarını sonlandırıyor. Kadınlar, sağlık hizmetlerine erişimde de zorluklar yaşıyor. Özellikle kırsal bölgelerde yaşayan kadınlar, yeterli sağlık hizmetine ulaşamıyor.
İşte tam da bu noktada, 8 Mart'ı kutlarken, bu günün ardındaki mücadeleleri ve acıları da hatırlamamız gerekiyor. Bu nedenle, 8 Mart'ı sadece bir gün değil, her gün hatırlamalı ve kadınların hakları için mücadele etmeye devam etmeliyiz. Çünkü bu mücadeleler, sadece kadınların değil, tüm toplumun mücadelesidir. Bu mücadele, her gün, her yerde devam ediyor ve etmeye devam edecek. Bu nedenle, ben o çiçeklerin solmasını, o sözlerin unutulmasını istemiyorum. Ben her gün kadınların hayatın her alanında özgürce ve güvenle var olmasını, seslerinin duyulmasını, emeğinin görülmesini, haklarının korunmasını, ayrımcılığa uğramamasını, eşit şartlarda yaşamasını istiyorum. Kadınlara sadece bir gün değil, her gün değer verelim ve bu değerin gereğini yapalım.
Bu sayede daha adil bir dünya inşa edebiliriz, değil mi?
8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun!
Görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder