Dün,
Üsküdar'daki Kitap Fuarı'nın kalabalığına karıştım. Standlar arasında dolaşırken,
o binlerce hikâyenin kokusunu içime çektim ve bir an duraksadım. Aklıma okul
yıllarım geldi.
Çocukken
en huzur bulduğum, sakinleştiğim ve gerçekten mutlu olduğum yer, yatılı
okulumuzun kütüphanesiydi. O koca binanın kalbi, benim de sığınağım olmuştu.
Derslerden kalan zamanlarda herkes oyun oynamaya gider, bahçede kahkahalar
yankılanırdı.
Ben
ise o kalabalıktan uzaklaşıp sessizliğin ve binlerce hikâyenin beklediği o kitapların
büyülü dünyasına sığınırdım.
Kütüphanenin o kendine has kokusu, sayfaların hışırtısı ve rafların arasında
dolaşırken hissettiğim merak… Hepsi benim için tarifsiz bir huzurdu.
O
zamanlar kitap okumak, benim için bir kaçış değil, bir var oluştu. Orası,
sadece raflarca kitap yığını değil, aynı zamanda sayfalarda saklı duran sonsuz
bir evren, ruhumun nefes aldığı kutsal bir mabetti.
Kemalettin
Tuğcu’nun
neredeyse tüm kitaplarını, o naif ama sarsıcı çocukluk dramlarını içime
sindirerek okudum. Her seferinde başka bir duyguma dokundu o hikâyeler... O
denli özümsedim ki, bazılarını, sanki bir sırrı ikinci kez keşfeder gibi, iki
defa okudum. Her tekrar, hikâyeyi daha iyi anlamamı sağlar ve derinlik katardı.
Sonra,
edebiyatın daha olgun ve düşündürücü sularına yelken açtım. Peyami Safa'nın
Sözde Kızlar romanını okuduğumda, sadece bir olay örgüsüne tanıklık
etmedim; adeta romanın güçlü kadın karakterinin ruhuna sızdım. Kendimi, aile
kavramını, ideal bir kadının duruşunu ve vatan bütünlüğünü önemseyen, onurlu
bir mücadelenin tam ortasında buldum. Onunla birlikte düşündüm, onunla birlikte
hissettim.
Reşat
Nuri Güntekin'in Çalıkuşu
romanını okuduğum an ise tarifi imkânsızdı. Feride'nin o inatçı, mücadeleci,
hayatın tüm zorluklarına rağmen onurundan ödün vermeyen yapısı karşısında
nutkum tutulmuş, adeta ruhum bedenimden ayrılmıştı. O, benim için bir roman
karakterinden öte, zorluklara karşı eğilmez bir duruşun timsali oldu. Kalbimde
alevlenen o arzu, o günden bugüne hiç sönmedi: anladım ki, kitaplar yalnızca
okunmaz; yaşanır, hissedilir, insanın bir parçası olur.
Arzum
basitti: Dünyada
ne kadar kitap varsa, hepsinin benim olması, hepsine dokunabilmek, hepsinin
hikayesini bilmek istiyordum.
Kütüphaneye
gitmek, benim için nefes almak gibiydi. O kapıdan her girişimde başka bir
dünyaya adım atar, her çıkışımda geride bıraktığım ben'den daha olgun, daha
bilge, biraz daha büyümüş olurdum: sayfalarda gizlenmiş o bilgeliğin yonttuğu
yeni bir ben. Kütüphaneye gitmekten asla ve asla vazgeçmedim. O sessiz, hafif
küf kokulu, mürekkep ve eski kâğıt kokan eşsiz atmosfer benim sadece sığınağım
değil, ruhumun besin kaynağı, zihnimin oksijen deposu oldu.
Yıllar
geçti… Okullar, şehirler, hatta hayatımın yolları değişti. Ama kitaplara
olan sevgim hiç eksilmedi.
Şimdi ise rotam, hayatımın yeni demir attığı liman: Kadıköy İskelesi'nin üst
katındaki o eşsiz kütüphane. Burası denizin tuzlu kokusu, hışırtısı, martıların
sesi ve vapur dumanının ruhumla harmanlandığı bir mekân. Çocukluğumdaki o kutsal sığınağın modern bir
devamı… Kitapların sunduğu dinginlik ise benim vazgeçilmezim, yeni durağım ve
tükenmez ilham kaynağım.
Bilgisayarımı
alıp gidiyorum oraya.
Kitapların arasında kayboluyorum, denizin dalgaları eşliğinde yazıyorum. Bazen
geçmişime dönüyorum, bazen geleceğe yazıyorum. Bazen sadece içimden geçenleri
bırakıyorum satır aralarına.
Çünkü
ben sadece okumuyorum; kitapların arasında kayboluyor, kitapların arasında
huzur buluyorum ve binlerce farklı hayat yaşıyorum.
Okurken dünyayı unutuyorum, yazarken bu engin dünyanın ortasında, zihnimde
çınlayan fısıltıları, kalbimden yükselen cümleleri yakalayıp kâğıda dökmeye
çalışıyorum.
Çünkü
biliyorum ki, kelimelerin dünyasında kaybolmak ve kendi kelimelerimi yaratmak,
benim bu hayatta ulaştığım en saf, en derin mutluluk ve huzur kaynağımdır.
Ve
her defasında, çocukluğumdaki o küçük kızla buluşuyorum: elinde bir kitap,
gözlerinde umut, kalbinde sonsuz bir merakla...
Belki
de hayat dediğimiz şey budur;
her yaşta kendine yeniden bir kütüphane kurmak,
ve sayfalar arasında kendini bulmaktır.
📚 Son Söz:
Okuma alışkanlığı, insanın ruhuna yapılan en güzel yatırımdır.
Bazen bir kitap, bir dosttan daha iyi anlar seni.
Bir gün deniz kenarında, sessiz bir kütüphanede buluşuruz belki.
Aynı satırda, aynı huzurun içinde…
Sevgiyle Kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder