Hayatın içinde hepimizin kulağına bazı cümleler çalınır. Öyle süslü laflar, devasa felsefi terimler de değildir hani. Direkt kalbe iner, sanki sizi anlatır. Öylesine söylenmiş gibi duran ama insana ayna tutan o yalın cümleler… Bazen bir sohbetin ortasında, bazen bir film repliğinde, bazen de hiç tanımadığınız birinin sözünde karşınıza çıkar. Düşünürsünüz, “Bu tam da beni anlatıyor” dersiniz.
Son günlerde benim zihnime takılan, kalbime dokunan cümle tam olarak şöyle: “Kalbi iyi olanın yolu zordur.”
''Ne kadar doğru, değil mi?’’ Hayatın içinde
koştururken, bu sözü dönüp dolaşıp aklıma getiriyorum.
İlk
duyduğunuzda hafifçe gülümsetiyor belki ama üzerinde biraz düşündüğünüzde,
hayatın en yalın gerçeklerinden birine işaret ediyor. Çünkü gerçekten de kalbi
temiz olanın, bu dünyada yolculuğu hiçbir zaman kolay olmaz.
Neden
mi? Çünkü iyi kalp, saf bir beklenti taşır. Herkesin kendisi gibi dürüst
olmasını, yalan söylememesini, arkadan iş çevirmemesini ister. Kendi içinde
kötülüğe yer vermediği için, başkasının kötülüğünü de kolay kolay aklına
getirmez, görmezden gelir. Başkasının sözüne güvenir, niyetinin temiz olduğuna
inanmak ister. Oysa hayat, çoğu zaman bu saf inancı boşa çıkarır, sizi hayal
kırıklığına uğratır.
Bireysel
Sınav: Kullanılma Korkusu:
Düşünün,
bir iş yerindesiniz. Herkes kendi derdinde, hedefler peşinde koşuyor. Sen ise
ekip arkadaşının yükünü hafifletmek için fazladan çalışıyorsun. Belki bir
projede onun hatasını kapatıyorsun, çünkü biliyorsun ki o da zor durumda. Ama
ne oluyor? Patron seni değil, daha kurnaz olanı fark ediyor. Ya da
arkadaşın, seni kullanıyor gibi düşünüp arkandan konuşuyor. Çoğumuzun
başına gelmedi mi? İyi kalpli olmak bazen yalnız kalmak demek. İnsanlar seni
saf sanıyor, oysa sen sadece doğru olanı yapıyorsun.
Üstelik
sadece iş hayatında değil, ilişkilerde de aynı. Sevgilinde, eşinde ya da
arkadaşında bir sorun gördüğünde, onu düzeltmek için uğraşıyorsun. Empati
yapıyorsun, dinliyorsun, fedakârlık ediyorsun. Peki karşılığında ne alıyorsun?
Bazen sadece hayal kırıklığı. İnsanlar iyiliğini suistimal edebiliyor. Mesela,
bir arkadaşın sürekli senden borç istiyor, sen veriyorsun çünkü ihtiyacı var
diyorsun. Ama o, bunu alışkanlık haline getiriyor. Sonra sen "Hayır"
dediğinde, bir anda kötü olan sen oluyorsun. Neden? Çünkü kalbin iyi,
"Hayır" demeyi bilmiyorsun.
Bu
yol zor, çünkü sınır koymak öğrenilmesi gereken bir şey. Ben de öğrendim bunu
zamanla. İlk başta her şeye evet diyordum, sonra yoruluyordum. Şimdi
düşünüyorum: İyi olmak, kendini korumayı da bilmek demek.
Toplumsal
Sınav: Sistemin Çarkları:
Bir
de işin toplumsal boyutu var. Haberlerde görüyorsunuz, çevrenizde duyuyorsunuz:
İyi kalpli insanlar, dünyayı değiştirmek için uğraşıyor. Gönüllü çalışmalarda,
çevre eylemlerinde, yardım kampanyalarında… Ama karşılarında hep aynı duvar var:
sistemin çarkları. Mesela, bir öğretmen düşünün. Öğrencilerine gerçekten
kalpten bağlı. Ekstra ders veriyor, cebinden kitap alıyor. Ama sınıflar
kalabalık, maaş yetersiz, veliler şikâyetçi. O öğretmen yoruluyor, tükeniyor.
Ya da bir aktivist hayvan hakları için sokaklara çıkıyor. İnsanlar alkışlıyor,
sonra da arkasından “Boş işlerle uğraşıyor” diyorlar.
İyi
olmak direnç istiyor. Çünkü dünya hızlı ve bencil bir yer olmuş. Sen yavaşlayıp
başkasını düşündüğünde, geride kalıyormuşsun gibi hissediyorsun. Oysa belki de
gerçek ilerleme, tam da o yavaşlamanın içinde saklı.
Bireysel
zorluklarla toplumun çarkları arasında sıkışan kalp, işte tam burada sınanır.
Bu
sınav, kalbi temiz olanı iki ucu keskin bir bıçakla karşı karşıya bırakır. Bir
yandan, yalanla ve dolanla çarpışan vicdanı, kendi içindeki "doğru"
pusulasıyla dünyanın gri gerçekliği arasında sıkışır. Diğer yandan, başkasının
derdini kendi derdi bilen bu kalp, ne "Hayır" demeyi bilir ne
de kendini korumayı. Bütün bu karmaşanın ortasında, iyilik bir görev olmaktan çıkar;
hem bireysel hem de toplumsal bir direniş biçimine dönüşür.
Peki,
bu bir lanet mi? İyi insan olmak bizi bu hayatta hep yara alacak bir zavallı mı
yapıyor?
Kesinlikle
hayır.
Düşünün,
tarih boyunca iyi kalpliler dünyayı değiştirmiş. Gandhi gibi, Mandela gibi,
Atatürk gibi… Onların yolu da zordu, ama pes etmemişler. Bizim günlük
hayatımızda da aynı. Bir çocuğun gülümsemesi, bir yaşlının duası, bir arkadaşın
"Teşekkürler" demesi... Bunlar küçük gibi, ama seni ayakta tutuyor.
İyi olmak, insanı zenginleştiriyor. İçini dolduruyor. Evet, yolda taşlar var, çukurlar var. Düşüyorsun, kalkıyorsun. Ama her kalkışta daha güçlü oluyorsun. Mesela, pandemi zamanını hatırlayın. Bir sürü insan evde kaldı, ama bazıları dışarı çıktı yardım için. Maske dağıttı, yemek taşıdı. Onların da yolu zordu, risk aldılar. Ama toplum olarak onlara minnettarız. Çünkü İyi kalpli olmak, toplumu ayakta tutan şey.
Evet, yolu zordur. Ama o zorlu yolun sonunda, kalbi iyi olanın bambaşka bir zenginliği vardır. O, yalanlarla örülmüş bir dünyada bile başını yastığa koyduğunda vicdanı rahattır. Kırılmış olabilir, üzülmüş olabilir, hatta defalarca hayal kırıklığına uğramış olabilir. Ama asla birinin canını yakmanın ağırlığını taşımaz. O zorluğa katlanmak, ona daha derin bir empati, daha büyük bir ruhsal güç kazandırır.
Zorluk,
onun için bir elek görevi görür. Etrafındaki insanları, olayları eler. Ve o
yorgun, zorlu yolculuğun sonunda yanında kalan, onu gerçekten anlayan, onun
kıymetini bilen az ve öz insanla, huzurlu bir sığınağa ulaşır.
Yani,
evet, kalbi iyi olanın yolu zordur. Ama o yolu yürümenin sonunda kazanılan iç
huzuru ve kendiyle barışıklık, bu dünyanın hiçbir makamının, hiçbir
zenginliğinin veremeyeceği kadar değerlidir.
Zorluğun
kıymeti de buradadır zaten. O zorluk, iyi kalbi hem incitir hem de
çelikleştirir. Ve sonunda, o çelikleşmiş ama hala pırıl pırıl parlayan kalp, bu
karanlık dünyada bir deniz feneri gibi ışık saçar.
Belki
de sırf bu yüzden, bu zorlu yoldan dönmemek gerekir.
Yol
zor diye, yürümekten vazgeçme. Belki yavaş gidersin, belki yaralanırsın. Ama
artık biliyorsun ki, bazı yerlerde "hayır" demeyi bilirsen,
sınırları çizersen, o yara izleri seni daha da güçlendirir. Vardığın
yer, paha biçilmez bir iç huzurdur.
Evet,
kalbi iyi olanın yolu zordur. Ama unutma: O zor yol, insanı en çok büyüten,
en çok insan yapan yoldur. Çünkü bu dünyada en değerli şey, bütün
fırtınalara rağmen kalbinin iyiliğini kaybetmemektir. Gerisi zaten gelip
geçiyor.
Sevgiyle Kalın.