Bazı insanlar vardır, adını her andığınızda gözleriniz dolar, yüreğiniz kabarır. O isimlerin başında gelir Mustafa Kemal Atatürk. Onunla ilgili konuşurken sadece bir komutanı ya da bir lideri değil, bir milletin küllerinden doğmasını sağlayan ışığı anmış oluruz. Atatürk, sıradan bir lider değildir. O, yokluk içinde var olmanın; işgale direnen bir halkın; inanç, akıl ve bilimle yeniden ayağa kalkmasının adı olmuştur.
Peki, neden Atatürk'ü sevmeli ve saygı duymalıyız?
Çünkü o, bir halkı yeniden ayağa kaldırdı.
Çünkü o, "milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" diyerek umudu halka emanet etti.
Çünkü o, "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek barışın yalnızca içeride değil, dünyada da bir değer olması gerektiğini öğretti.
Çünkü o, kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanırken dünyanın birçok ülkesinden önce davrandı.
Çünkü o, cehaletin zincirlerini kırmak için okullar, üniversiteler, kütüphaneler açtı; harf devrimini yaptı.
Çünkü o, sadece askeri bir deha değil, aynı zamanda büyük bir öğretmendi.
O, sadece düşmanı yenen bir komutan değil, geleceği görebilen bir vizyon sahibiydi. Cumhuriyeti kurarken bir saltanatı devirmişti ama asla kinle, öfkeyle yapmadı bunu. Onun kurduğu sistemde halk vardı, halkın iradesi vardı, meclis vardı. Kendi kendini yöneten bir milletin onuru vardı. Kendine güvenen bir ülke yaratmak için ömrünü verdi.
O, halkın çocukları okusun diye kara tahtanın başına geçen öğretmendi.
O, kasketli işçiyle tokalaşan, köylünün gözlerinin içine bakan insandı.
O, halkının ne hissettiğini bilen bir liderdi.
Ayakkabısı delik Mehmetçiği görünce içi burkulan, geceleri çadırda onunla aynı soğuğu yaşayan komutandı.
Onu sevmek, bir kişiyi yüceltmek değildir. Onu sevmek, bizi biz yapan değerlere sahip çıkmaktır. Onu sevmek, laikliğe, özgürlüğe, eşitliğe, kadın haklarına, eğitime, bilime, bağımsızlığa sahip çıkmaktır. Onu sevmek, geleceğe umutla bakmak için geçmişin hakkını teslim etmektir.
Bazıları zaman zaman bu sevgiyi küçümsemeye çalışır. Derler ki "geçmişte kaldı", "artık çağ değişti", "abartılıyor". Ama ne acıdır ki, her dara düştüğümüzde ilk aklımıza gelen onun sözleri olur. Çünkü o, sadece yaşadığı döneme değil, geleceğe de hitap etti. Gençliğe hitabesiyle, Nutuk’la, söylediği her sözle aslında bugünü de gördü.
Atatürk’ü sevmek, onun ilke ve inkılaplarını anlamakla başlar. O ilkelere sahip çıkmak da sadece afiş asmakla, bayrak sallamakla değil; çalışarak, üreterek, düşünerek, sorgulayarak, bu ülkeye yakışır bireyler olarak yaşamakla olur.
Benim için Atatürk, çocukken anlamını tam kavrayamasam da gözlerim dolarak baktığım bir resimdi. Büyüdükçe anladım ki, o resimde sadece bir adam değil, bir halkın yeniden doğuşu varmış. Şimdi her sabah onun bıraktığı mirasa nasıl sahip çıkabileceğimi düşünerek uyanıyorum.
Ve her gün şu cümleyi içimden tekrar ediyorum:
"Seni sevmek, sana minnet duymak, bu ülkeye borcumu ödemeye çalışmaktır Atam."
Yüreğime dokunan şu cümleyle bitsin yazı:
“Bazı insanlar vardır; zamanın ilerisindedir. Gölgesi, ardında bıraktığı fikirlerle hep yaşar. Atatürk, o gölgenin adıdır.”
Görüşmek Üzere..
Arzu SEKİN